İnanan insanların yeniden makasıd/gayeci ve anlam boyutlu bir Kur’an okuma biçimine ihtiyaçları vardır. Çünkü ilahî metin okuması ile insanlar ihya edilirken yine aynı metin okunarak insanlar “enselerinden” boğazlanmaktadır.
Sağlıklı bir anlama ve yorum için de dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Yiğit düştüğü yerden kalkar özdeyişiyle bu ümmeti ilk dönem Kur’an ihya ve inşa ettiği gibi sonunu da Kur’an hayatın merkezine alındığında netice alınabilir.
Hz. Peygamber (sav)’in bıraktığı en büyük miras Kur’an olduğu gibi ümmetinin yapacağı “en hayırlı” ve “en faziletli” hizmet Kur’an ile hemhal olmaktır.
Kur’an’ın okunması ile amel edilmesi arasında sık bir ilişki görülmektedir. Kur’an niçin okunur? Sorusuna verilecek cevap hayata aktarmak için denilir.
Hayata anlam katma boyutu gözden kaçırıldığında lafız öne çıkar. Yani üretilemeyen mana küçülür ve ihmal edilir. Bunun sonucunda da, oluşan mana açığını kapatmak için lafız yüceltilir. Yüceltilen lafız anlamanın değil hissiyatın konusu olur. Hissiyatın konusu olan lafız artık nesneleşir ve hayatın dışına kolayca itilir. Sonuçta vahiy hayatı inşa eden özne olmaktan çıkar. Kur’an-ı yeniden hayatın merkezine yerleştirmenin yolu lafız-mana birlikteliğini yakalamaktır.
Vahye muhatap olmak ayrıcalıktır, özgürlüktür, her şeyden önemlisi de yeni fikir, anlam ve dünyaların keşfidir.
Vahiy, insan için gönderildiğinden esas olan insandır. Yani insan dinden daha değerlidir. İnsan olmasaydı kitap, peygamber ve din gönderilmezdi. Bunlar varlığını insanın yaratılmasına borçludurlar. Bu durum tersine çevrildiğinde hayat yaşanmaz hale gelir. O zaman insan feda edilir. Hâlbuki her şey insana feda edilmelidir.